Güniz Sokak No:22/3 06700 Kavaklıdere, Ankara, TÜRKİYE
Sipariş Hattı +90 (312) 467-1780


Ziraat Yüksek Müh. Kamil Karataş yazdı:

Bir önceki yazımızda tarımda kullanılan pestisitlerin bilinçsiz, gereksiz ve yüksek dozda kullanımı sonucu gıdalarda ilaç kalıntılarının oluşabildiğinden ve sadece kullanıldığı gıda yoluyla da değil hava, su ya da toprak yoluyla da insana ve diğer canlılara olumsuz etkiler oluşturabileceğinden bahsetmiştik.

Tarımsal ürünlerin yetiştiriciliğinde hastalıklara karşı koruma, daha fazla ve kaliteli ürün elde etme gibi amaçlarla kullanılan girdilerden birisi de hormonlardır.

Bitkilerde kullanılan hormonlar “Bitki Gelişim Düzenleyiciler” olarak tanımlanmakta ve tohumların erken çimlenmesinden, fidelerin, çileklerin erken ve daha güçlü köklendirilmesine, sebzelerde – meyvelerde çiçeklenme, meyve tutumu veya seyreltmesi, meyve iriliğinin sağlanması, meyve olgunlaşması, erkencilik sağlanmasına kadar pek çok amaçla kullanılmaktadır.

Özellikle örtüaltı sebzeciliğinde bitkilerin düşük sıcaklıklar neticesinde meyve bağlayamamaları, döllenmenin sağlanamaması nedeniyle hormon uygulamalarına sıklıkla başvurulmaktadır.

Hormonlar, doğal olarak bitkilerde oluşan büyüme ile buna bağlı diğer fizyolojik hareketleri kontrol eden, çok az miktarlarda bile etkilerini gösterebilen organik maddeler olarak tanımlanmaktadırlar.

Bitki bünyesinde üretilen bu hormonların benzerleri günümüzde sentetik olarak da üretilebilmektedir.

1960’lardan beri hormon kullanılıyor…

Hormonların kullanımı Türkiye’de ilk defa 1960’lı yıllarda başlamıştır.

Bu hormon çekirdeksiz üzümde meyve ve salkım büyüklüğünün artırılmasını sağlayan Giberallic Acid (GA3) tir.

Yine bu hormon kirazlarda, elma ve armutta daha iri gösterişli meyve elde etmek amacıyla kullanılmaya devam etmektedir.

Domates ve patlıcanda döllenme olmaksızın meyve tutumu amacıyla, muz, limon gibi meyvelerin sarartılmasında, yabancı ot mücadelesinde çok farklı hormanlor kullanılmaktadır.

Kullanılan bu hormonlardan kimilerinin insan sağlığı açısından olumsuz etkilere sahip olduğu çeşitli araştırmalarca ortaya konulmuştur.

Bu hormonlardan biri olan 2,4-D’nin davranış ve şekilde, genetik yapıda ve sinir sisteminde oluşturduğu bozukluklar konusunda araştırma sonuçları söz konusudur.

Çilekte ve hıyarda hormon kullanılmaz..

Bitkilerde uygulanan hormonlar konusundaki en büyük yanılgımız ise her iri ve çeşitli şekil bozukluğu bulunabilen meyveyi, değişik renkli meyveyi hormonlu olarak nitelemek oluşturuyor.

Çoğu kez meyvelerde gördüğümüz irilik, ya da şekil farklılıkları çeşit özelliklerinden kaynaklanabilmektedir.

Aynı şekilde ekolojik faktörlerde gece gündüz sıcaklık farkları, stres faktörleri, döllenme yetersizlikleri meyvenin şeklinde farklılıklar oluşturabilmektedir.

Örneğin bilinenin aksine çilek ve hıyarda hormon kullanımına ihtiyaç yoktur.

Çilek meyvesi üzerinde taşıdığı çok sayıda tohum sayesinde zaten hormona ihtiyacı duymaz.
İrilik, yamukluk vb. şekildeki farkılılıkların çoğu çeşit özelliklerinden ileri gelmektedir.

Kış döneminde tüketilen sebzelere dikkat !

Bitkilerde uygulanan hormonlar söz konusu olduğunda da yine bu ürünlerin zarar yapıcı etkileri bilinçsiz, gereksiz bir şekildeyüksek dozda kullanılmalarıyla ortaya çıkar.

Tüketilen sebzelerde çoğu yanlış hormon uygulamaları kış döneminde serada döllenme ihtiyacının karşılanması ya da döllenme olmaksızın meyve oluşturmak amacıyla kullanılması sırasında oluşmaktadır.

Tüketicilerin bu yöndeki tepkisi nedeniyledir ki son yıllarda domatesler üzerinde arı resimleri bulunan etiketlerle satılıyor.

Üreticiler hormon kullanmadıklarını, döllenmenin arılarla sağlandığını göstermek amacıyla bu yolu kullanmaktadırlar.

Ürünleri mevsiminde tüketmekse yapılabiliyorsa yine en doğru seçeneklerden birisidir.

Sadece şekil bozukluklarının iri meyvenin hormon anlamına gelmeyeceğini söylemiş olmakla birlikte domatesin çekirdeksiz ve içi çok sulu ve boş olması durumu, patlıcanın içininin süngerimsi, bozuk şekilli ve çekirdeksiz oluşu biberin aşırı büyük ve etli çekirdeksiz oluşu, kabağın şekilsiz ve çekirdeksiz oluşu bize bu ürünlerde hormon kullanıldığının bir göstergesi olacaktır.

Hayvansal ürünlerdeki hormon kalıntısı çok daha tehlikeli…

İnsan sağlığı açısından bitkilerde uygulanan hormonlardan daha da tehlikeli olan ve insan sağlığına doğrudan etki eden bir diğer hormon uygulaması ise, hormonların hayvansal üretimde kullanılmasıdır.

Hayvansal üretimde hormonlar, tedavi amaçlı uygulamalarda kullanılabildiği gibi, hayvanların üreme sistemlerinin istenildiği yönde değiştirilmesi, kilo ve büyüme artışının sağlanması vb. amaçlarla kullanılabilmektedir.

1930 yıllardan beri dışardan hayvanlara verilen hormonların büyüme hızını artırdığı bilinmektedir.

Örneğin 1950’li yıllarda Avrupa’da kullanılan sentetik bir östrojen hormonunun hayvanlarda büyüme hızını artırma amaçlı kullanılmış ancak daha sonra kanserojen bir etki gösterdiğinin anlaşılması üzerine sığır ve tavuklarda kullanımı yasaklanmıştır.

Yapılan hatalı hormon uygulamalarının başında aşırı dozda ve hayvan vücudunun yanlış bölgesine uygulanması gelmektedir. Bunun sonucu ise hayvan et, süt ve yumurtalarında yüksek kalıntı riskidir.

Kalıntı riskinin insan sağlığı üzerinde ise çok çeşitli etkileri mevcuttur. Örneğin östrojen hormonu uygulamasıyla, çocuklarda hiç bulunmaması ve ergin bireylerde doğal seviyelerde bulunması gereken bu hormonlar, hormonlu etin, sütün, yumurtanın tüketilmesiyle yüksek çıkabilmektedir.

Vücutta önemli etkilere sahip cinsiyet hormonlarının bu yolla alınması çocuklarda erken erginliğe girme başta olmak üzere pek çok olumsuz etkiye yol açtığı araştırmalarla ortaya konulmuştur.

Sakatat sevenler dikkat !

Hayvanlara uygulanan hormonlar en az kas ve yağ dokularında birikirken en çok karaciğer ve böbrekte birikmektedir.

Bu nedenle karaciğer, böbrek gibi sakatat grubu besinleri alırken kaynağı çok daha fazla önem kazanmaktadır.
Bu tür hormonlar uzun süre hayvan vücudunda etkisini sürdürmektedir.

Örneğin zeranolde isimli hormon uygulamanın ardından kalıntı miktarının izin verilebilir düzeye inmesi için kuzularda 40 günlük, büyükbaşlarda 65 günlük bir sürenin geçmesi gereklidir. Bu sürenin uzunluğu bu hayvanlardan elde edilen ürünlerde kalıntı riskinin de yüksek çıkması anlamına gelmektedir.

Bu riskler nedeniyle ülkemizde hayvanlarda hormon uygulamasının denetime alınması amacıyla 2003 yılında bir tebliğ yayınlanmış ve ciddi kısıtlamalar getirilmiştir.

Pek çok hormon grubunun kilo veya büyüme artışını sağlamak amacıyla kullanımı yasaklanmış, tespiti halinde cezai yaptırımlar getirilmiştir.

Ancak çok çeşitli amaçlarla hayvan işletmelerinde hormon kullanımının halen sürdürüldüğüne de şahit olmaktayız.

Daha sıkı kontrol, satışların sınırlandırlması, takibi vb. yöntemlerle hormon kullanımının denetim altına alınması günümüzdetüketiciler açısından riskleri azaltmanın tek yoludur.

Medya Çuvalı